Dingoların bilim dünyasından acıklı haberler
EZGİ
BAŞARAN
Radikal
Politika / 30/09/2014
Hükümetin açtığı en 'makbul' üniversite yöneticisi yarışmasında birinciliği şimdilik bu rektör göğüslüyor. Ama rakipleri bol.
Ama rakipleri güçlü. Üniversite değil,
Dingo’ların şahsi ikametgahı. Tozu dumanı, otu samanı gönlünce savuruyor, ne hukuk ne etik, ne bilim ne fen kriterini takıyorlar. Türkiye’nin belli başlı üniversiteleri böyle Dingo rektörler, belli başlı
fakülteler böyle Dingo dekanlar tarafından iç ediliyor.
Ne haller ne mikro iktidar alanları var, ne Kemeraltı’nda Kapalıçarşı’da bulunmayacak kurnazlıkta
esnaf hesapları dönüyor, ah bir bilseniz…
Gücü elinde bulunduranlar tarafından özenle seçilip üniversitelere yerleştirilen
‘bilim’ dünyasının hükümet komiserleri, ‘bilim’ dünyasının ‘Alo Fatih’leri, yani
bu
Dingolar…
İstiyorlar ki tüm araştırma
görevlileri, tüm asistanlar, tüm yardımcı doçentler, tüm doçentler onların eşleri dostları, söz geçirebildiği ya da hükümetin hoşuna gidecek
kişiler olsun.
Buna göre kadroları düzenlerken de, takdir edersiniz ki, ne bilimsel kriter ne de hukuki hudut gözetiyorlar. Akademik yetkinlik mi? Geçiniz.
‘Milliyetçilik’,
‘AKP’ye yakınlık’, ‘eskiden cemaate
yakınlık şimdi cemaate uzaklık’, ‘Milli Görüş geleneğine içten bağlılık’, ‘serde İslamcılık’ türünden yetkinlik alanları var ve asıl bu akçeler tedavülde…
Ha bir de en önemlisi… ‘Haddini aşarak(!)’ protesto hakkını kullanan gençlere karşı devletin tarafını tutmak… Evet üniversite kadroları böyle hocalarla dolsun isteniyor. Öğrencisinin değil, devletinin hocaları!
**
Ben size yukarıda yaptığım tarifin vücuda gelmiş halini vakalar üzerinde göstereceğim şimdi, az bekleyin.
-Öyle bir rektör düşünün ki… Soma faciasından 1 hafta önce, Soma Holding’in patronuna plaket verdi.
-Öyle
bir rektör düşünün ki… Çocukların mezuniyet törenini ‘kapasite yetersiz’ diyerek iptal etti. O kapasitesiz stadyum Metallica konserine ev sahipliği yapmıştı fakat
öğrenciler için uygun değildi.
Çünkü bir sene önce Gezi eylemleriyle ilgili komik pankar tlar açan öğrencilerin bu sene de ‘şov’ yapmasından çekinilmişti.
-Öyle bir rektör düşünün ki… Kampüs güvenlik görevlilerinin sayısı 1. 5 katına çıkarmak üzere kaynak ayırdı ama sosyal bilimler fakültesinin açılması
için kaynak bulamadı!
-Öyle bir rektör düşünün ki… Yemedi, içmedi… Gezi’de hayatını kaybeden gençlerin anısına dikilen 30 fidanı bir bayram tatili vakti söktürdü.
-Öyle
bir rektör düşünün ki… Pirinçler üzerinde (Mersin Limanı’nda ele geçirilmişti) araştırma
yapan ve ‘GDO’ludur’ diye rapor veren Biyoteknoloji ve Genetik Araştırmalar Merkezi’nin itibarını sıfırladı. Çünkü Tarım Bakanı ‘Hayır o
pirinçler GDO’lu değildir’ demişti. Bu demeci en kıymetli bilimsel veri kabul eden rektör
üniversitesinin merkezini analizden çekti.
-Öyle bir rektör düşünün ki… Onlarca idari personeli sürgün etti, afiş asıyor diye öğretim görevlileri hakkında soruşturma başlattı.
-Öyle
bir rektör düşünün ki… Doktoraları biten bir çok araştırma görevlisini i şten attı. İlgili
bölümleri
ve fakülteleri bu araştırma görevlileri ile çalışmaya devam etmek istediğini söylemesine rağmen… Bu akademisyenler İstanbul idare mahkemesinde dava açtı ve bir ay önce kazandı. O mahkeme kararına göre üniversitedeki kadrolarına geri dönmeleri gerekiyordu. Evet bir kısmı döndü. Fakat iki araştırma
görevlisi
için mahkeme kararı olmasına rağmen göreve iadeleri yapılmıyor. Neden? Çünkü bu iki araştırma görevlisi, Hüseyin Mercan ve Aykut Tunç Kılıç rektöre göre hiç ‘makbul’ kimseler değil. Çünkü bu iki akademisyen rektörlüğün
yukarıda saydığım uygulamalarını eleştiriyor ve daima öğrencilerinin yanında duruyor. O nedenle hukuksuz biçimde işsiz bırakılıyorlar.
Ceza gibi,
gözdağı gibi işsiz bırakılıyorlar.
**
Bu müthiş icraatlara imza atan rektör Prof. Mehmet Karaca’dır.
Türkiye’nin en kıymetli üniversitelerinden biri olan İstanbul Teknik Üniversitesi’ni yönetiyor.
Ve hükümetin açtığı en ‘makbul’ üniversite yöneticisi yarışmasında birinciliği göğüslüyor.
Ama rakipleri bol. Ama rakipleri güçlü. Bugün İTÜ’de
yarın ODTÜ’de. Yarın ODTÜ’de, öbür gün Yıldız Teknik’te. O gün Yıldız’da, diğer gün Ege’de…